2.4 Trilyondan Pay Almalıyız

İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib AVDAGİÇ; Pandemi ile değişen ekonomik göstergeleri ve İTO’nun yeni döneme ait stratejilerini İTO 25. Nolu Gümrük Müşavirleri Meslek Komitesi Üyesi ve  İGMD Başkanı Serdar KESKİN‘e anlattı.

Korona sonrası ekonomik düzen nasıl olacak?

Bildiğiniz gibi Kovid-19 salgını, ekonomiyi ve ticareti daralttı, bazı sektörlerin durmasına sebep oldu. Sözgelimi turizm, ulaşım ve yiyecek-içecek sektörü bunların başında geliyor. Bazı alanlarda da akışı hızlandırdı. Sözgelişi e-ticaretin kullanımının yaygınlaşması, esnek ve uzaktan çalışmanın yerleşmesi gibi… Pandemi sonrası özellikle bu konulardaki aldığımız mesafe ticaretimizde büyük etkiler oluşturacak görünüyor.

Kovid-19 tüm alanlarda dijital çağın hızla yaygınlaşmasına yol açtı. Artık birçok şeyi dijital ortamda gerçekleştireceğiz. Sözgelimi zorunlu olmayan iş seyahatleri azalacak ve online toplantılar revaçta olacak. Aynı şekilde online eğitimden online mahkemeye uzanan geniş bir alanda hizmetler dijitalleşecek. Bazı sektörlerdeki iş yapma biçimleri köklü şekilde değişime uğrayacak. Pandemi sürecinde bunu gördük. Mesela yeme-içme sektöründe ‘al-götür’ ve ‘evlere teslim’ daha da önem kazanacak. Dolayısıyla dünya, Kovid’i geride bırakınca ‘nerede kalmıştık’ demeyecek. Pandemi sırasında oluşturduğu geleneğin patikasında yoluna devam edecek.

Yatırımlarda da, lojistik tercihlerde de değişim yaşanması muhtemel. Çin sebebiyle yaşanan üretim ve ticaret daralması şu dersi öğretti: Üretimin en ucuz olduğu yerde yapılması strateji değişmeli. Bir başka ifadeyle ülkeler, yerli üretimin önemini kavrayarak, karşılaşabilecekleri riskleri azaltmayı tercih etmeye başladılar. Bu ise Çin’in sahip olduğu 2.4 trilyon dolarlık ihracat hacminin bir kısmının başka ülkelere kayması anlamına geliyor. Bu da bizim gibi ülkeler için önemli bir fırsat. Bunu değerlendirmeliyiz, özellikle Avrupa ülkelerine yönelik üretim üssü olma stratejimizi hayata geçirmeliyiz.

Kovid-19 ile birlikte global olarak şirket satın alma ve birleşmeleri için nasıl bir tablo öngörüyorsunuz?

Bu konuda şunun altını çizmekte fayda var. Pandemi, dünyada şirketlerin üretim, yönetim ve finansman yapılarında bozulmaya yol açıp onları güçsüz düşürdü. Onun için şirket satın alma ve birleşmelerinden bahsediyoruz. Buna karşılık, pandeminin çıkış noktası olması sebebiyle dünya üretiminin merkezi Çin’e yönelik olumsuzluk yaklaşımlar arttı. Bunun sonucu bazı ülkelerdeki şirketler daha değerli ve talep görür hale geldi. Dolayısıyla bu iki özellik, küresel anlamda şirket satın alma ve birleşmeleri tetikledi. Sebebi ister nakde dönmek için olsun, ister şirkete yeni bir yön vermek olsun küresel markaların el değiştirmelerinde hız yaşanacak gibi görünüyor.

 

Bu konuda üyelerimizden bazılarının girişimleri bulunuyor. İTO olarak biz, Türkiye’nin küresel değere sahip marka ve şirket satın almada hızlı balık olmasını arzu ediyoruz. Ekonomimize değer katabilecek tüm global satın almalara açık olmalıyız. Satın almalar konusunda cesur ve sabırlı olmamız lazım. Uygun fonlarla doğru hedefler belirleyip harekete geçmenin avantajlarını kullanabiliriz. Ancak, bu süreçte dikkatli olup hiçbir üretken ve verimli şirketimizi, yabancılara kaptırmamalıyız. Bu noktada küresel yatırımcıyla, küresel akbabaları iyi ayırt etmemiz gerekiyor. Türk markalarının, ucuz bedellerle el değiştirmekten korunmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.

Pandemi sonrası süreçte hangi sektörlerde fırsatlar oluşacağını düşünüyorsunuz?

“Her şerde bir hayır saklı olma” ilkesi, ya da krizlerden fırsatlar doğabileceği gerçeği pandemi için de geçerlidir. Dolayısıyla pandemi bazı zorlukların yanında yeni fırsatları da getiriyor. Bazı sektörler için daha avantajlı bir konjonktür ortaya çıkabilir. Ama ben size tüm sektörler için fırsat oluşturacak iki temel konudan bahsetmek istiyorum:

Birinci olarak; e-ticaretteki ve dijital dünyadaki fırsatlar… Türk iş dünyası ve halkı, dijitalleşmede 5 yılda alacağı mesafeyi 5 ayda geride bıraktı. İşte bizim için bu son derece önemli bir fırsat. Belki de biz yenilikçi fikirlerimizi, bu yeni dönemde ekonomimize büyük katkıda bulunacak şekilde uygulamaya sokabileceğiz. Bu konuda Peak Games’in ortaya koyduğu büyük başarı herkese örnek olacak niteliktedir. Sidar Şahin’in kurucusu olduğu Peak, 1.8 milyar dolarlık satış rakamıyla Türkiye’nin dijital dünyadaki ilk unicornu olmayı da başarmıştır.

İkinci olarak; esnek ve sanal çalışma biçimlerinin gelişmesi önemli bir fırsat olacak görünüyor. Çünkü ilk araştırmalar, özellikle bazı sektörlerde ve bazı birimlerde bu yöntemin çok verimli sonuçlar doğurduğunu ortaya koyuyor.  Dünyada ve ülkemizde şirketler çoktan dijitalleşmenin yanı sıra uzaktan ve esnek çalışma ile yeni ofis düzenleri kurdular.

Korona sonrası dönem için firmalara tavsiyeleriniz?

Her şeyden önce, firmalara, ayakta kalmayı başarabilmek için iş yapma zihniyetlerini yeni duruma uyarlamalarını tavsiye ediyorum. Çünkü iş dünyası olarak bizim pandemi sürecini aşabilmek ve sonrasında da geriden gelenlerden olmamak için bizim geleneksel zihniyetimizi değiştirmemiz şart… Aslında biz bunu bazı sektörlerde başarılı bir şekilde ortaya koyduk. Bildiğiniz gibi, bu zorlu süreçte Türkiye olarak 14 günde yoğun bakım solunum cihazı üretebilecek seviyeye geldik. Bunu kendi alt yapımız ve özverili çalışmalarımız ile gerçekleştirdik.

Bu yüzden iş gücümüzü muhafaza etmemiz çok önemli. Devletimiz bu konuda gerekli desteği veriyor. Biz de kapsamının genişletilmesi için çalışıyoruz. İşletmelerimize, nitelikli iş gücüne sahip çıkmalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü normalleşme sonrasında bu iş gücü, arzu ettiğimiz çıkışın itici motoru olacaktır. Yine nakit akışlarımızı çok daha dikkatli yönetmeliyiz. Çünkü iş dünyamızın bilançosu, ülkemizin bilançosudur. Maliyet yönetimini çok daha fazla önemsemeliyiz. Öz kaynaklarımızın önemi artmıştır. Bu yüzden varımızı yoğumuzu firmamıza katmalıyız. Üretim çarklarımızı aktif tutmak için yapacağımız her şey çok değerlidir. Üretim olmadan biz de, ülkemiz de ekonomik anlamda var olamayız.

Bunların yanı sıra firmalarımızın teknolojinin öncüsü olmalarını, ithal teknolojiye bağımlı olmadan ya da olabildiğince az bağımlı olarak, kendi teknolojileriyle üretim yapmalarını öneriyoruz. Bunu da ancak ülkemizin Milli Teknoloji hamlesiyle başarabiliriz.

AB ile Gümrük Birliği Anlaşmasının güncellenmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

AB ile ilişkiler denilince bizim iş dünyası olarak en temel konumuz, Gümrük Birliği Anlaşması’nın revizyonudur. Bildiğiniz gibi 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren ülkemiz AB ile (sanayi malları çerçevesinde) Gümrük Birliği ilişkisi içerisinde bulunuyor. Tam 24 yıl geçti. 1996’nın şartları değişti, farklılaştı.

Anlaşmanın şartları Türkiye’nin aleyhinde sonuçlar doğurmaya başladı. Türkiye’de artık ciddi biçimde Gümrük Birliği Anlaşması sorgulanıyor. Biz de iş dünyası olarak Gümrük Birliği Anlaşmasının güncellenmesini istiyoruz. Çünkü bu anlaşma, entegrasyonu artan bir dünyada büyüme gösteremeyen ve gelişme sağlamayan bir anlaşma olarak kalmıştır. 2015’de Türkiye-AB arasında varılan uzlaşıya rağmen, Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik resmî müzakereler başlamamıştır.

Peki, iş dünyası olarak biz Gümrük Birliği çerçevesinde ne gibi sorunlar yaşıyoruz:

Haksız rekabetle karşı karşıya kalıyoruz.

AB’nin Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzaladığı bazı ülkeler, benzer bir anlaşmayı bizimle imzalamada isteksiz kalıyorlar. Çünkü AB üzerinden pazara girme avantajına sahipler. Bu ise ciddi ticaret sapmasına ve haksız rekabet riski oluşmasına yol açıyor.

Biliyorsunuz, Türkiye, Gümrük Birliği’nden doğan yükümlülüklerinden dolayı sadece AB’nin tercihli ticaret anlaşması yaptığı taraflarla benzeri anlaşmalar yapabiliyor. AB’nin henüz bu tür ticaret anlaşması akdetmediği ülkelerle STA ya da benzeri tercihli ticareti amaçlayan anlaşmalar ise imzalayamıyoruz. Bu da ülkemizin ticaret politikasını doğrudan etkiliyor.

Gümrük Birliği’ni ilgilendiren alanlarda AB’nin karar alma mekanizmalarına yeterli düzeyde dahil olamıyoruz.

AB’nin ticaret politikasında yeni nesil serbest ticaret anlaşmalarının (sadece mal ticaretini değil hizmet ticaretini ve yatırımları da kapsayan STA’ların) ivme kazanmasıyla, sürece dahil olamamak, ticari ilişkilerimizi olumsuz etkiliyor.

Karayolu taşımacılığındaki engeller kaldırılmalı.

Bazı üye ülkelerce ülkemizde kayıtlı ticari araçlara uygulanan karayolu kotaları kaldırılmalı.

Vizedeki teknik engeller…

Son olarak da işadamlarımızla kamyon şoförlerimize uygulanan vizelerin oluşturduğu teknik engeller.

Sonuç itibariyle Gümrük Birliği Anlaşmasında revizyon, Gümrük Birliği’nin işleyişinde var olan sorunların aşılmasını sağlayacaktır. Ayrıca Türkiye ile AB arasında ekonomik açıdan daha geniş bir entegrasyon oluşturacaktır.

İTO olarak, girişimciler ile de yakın çalışmalar gerçekleştiriyor ve Bilgi Ticarileştirme Merkezi ile pek çok girişimciye önemli katkılar sağlıyorsunuz. Girişimcilere tavsiyeleriniz neler olur?

Biz Türk insanının girişimci ve mucit olduğuna inanıyoruz. Yenilikçi fikirleriyle geçmişte olduğu gibi günümüzde de öncü ve rehber olacaklarını, üretime ve ticarete katkıda bulunacaklarını düşünüyoruz. Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle aralarındaki mesafeyi biz onların yenilikçi fikirlerinin ticarileşmesiyle, uygulamaya konulmasıyla kapatılacağından eminiz. Ancak bunun için yapılması gereken tek şey, gerekli ortamın sağlanmasıdır.

İstanbul Ticaret Odası olarak biz bu ortamı, kurucu olduğumuz Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi ile sağladık. Böylece genç beyinlerimizin yenilikçi fikirlerinin heder olmamasını gözettik. Onların ticaretle bütünleşmesini arzuladık.

Korona günlerinde, yeni bir hedefimiz daha var: Online ortamda, yenilikçi fikir sahiplerini çoğaltıp girişimci yapmak… Bu ekosistem içinde yer almak isteyen girişimci adayları için yeni programları devreye aldık. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan 3 yıl içinde “1 Milyon Yazılımcı Yetiştirme Projesi”ni açıkladı. Biz de geleneksel ticaret yapısının dijitale doğru pivot ettiği bu dönemde 2022’ye kadar 1000 yatırımcı ile 10 bin girişimci yetiştirme hedefini koyduk. BTM, bu büyük hedefe, ulaşacaktır.

Biz girişimcilerden Korana günlerini, fikir üretim günlerine çevirmelerini bekliyoruz. Bu amaçla da dijital platformu, yenilikçi fikirlerin hayata geçeceği en önemli ortam olarak görmeli, dijital çağa uygun projeler geliştirmeliler. Her sektör, dijital atılım için bakir vaziyettedir. Bu sektörlerin yeni projelerle işlenmesi gerekiyor. Bunun için hızlı hareket edilmesi gerekiyor. Çünkü yeryüzünde 8 milyar insan var ve 8 milyar fikir var. Burada kim hızlı şekilde düşüncesini hayata geçirirse o kazanacaktır. Aynı zamanda ekip çalışması yapabilen, doğru kaynaklarla bütünleşebilen girişimciler daha başarılı olacaktır.

Bu dönemde özellikle sağlık, iletişim ve yazılım sektörleri büyük fırsatlar sunuyor. Bu sektörler bir adım önde gibi. Ama bununla beraber salgın sonrası profesyonel ve sosyal hayatı iyi okuyan girişimler önemli atılımlar yapacaktır. Geleneksel ticaret ile birlikte e-ticaretin ve e-ihracatın içinde olmak her zamankinden daha da önemli hale gelecektir.